TCMB Başkanı Kavcıoğlu, yılın sonuncu enflasyon raporuna ilişkin sunum yaptı. Kavcıoğlu, Küresel iktisadi faaliyette 2’nci çeyrekte gerçekleşen yavaşlama eğiliminin, öncü göstergelere göre yılın geri kalanında da devam ettiğini kaydederek, “Rusya-Ukrayna savaşına bağlı olarak ortaya çıkan ve giderek artan jeopolitik riskler, pandemi nedeniyle bozulan küresel tedarik zincirlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu riskler; enerji, çeşitli ara malı ve emtia ürünlerinde arz kısıtlarına ve yüksek fiyat oynaklıklarına neden olmaktadır. Bu durum, enflasyonun küresel ölçekte yükselmesine ve talebin zayıflamasına yol açarken; aynı zamanda, enflasyon oranlarındaki artışın öngörülenden daha uzun süreceğine dair beklentileri de güçlendirmektedir. Dünya genelinde yüksek seyreden enflasyonun sonucu olarak finansal koşullardaki sıkılaşma eğilimi artmakta ve bu durum, iktisadi faaliyeti sınırlandıran bir diğer önemli etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Küresel iktisadi faaliyet üzerindeki bahsi geçen risklerin, önümüzdeki dönemde de devam etmesi ve özellikle, gelecek yıl dünya ekonomisini daha çok etkilemesi beklenmektedir. Bu çerçevede, 2023 yılına ilişkin büyüme tahminleri, önceki rapor dönemine göre küresel ölçekte önemli ölçüde aşağı yönlü güncellenmiştir. Enerji kaynaklı kısıntılar nedeniyle üretim kapasitesi risk altında olan Avrupa ülkeleri için söz konusu tahmin güncellemeleri daha belirgindir” ifadelerini kullandı.
Küresel iktisadi faaliyetteki yavaşlamaya bağlı emtia fiyatlarının 2’nci çeyrekten itibaren gerilemeye başladığını aktaran Kavcıoğlu, “Emtia fiyatlarında son dönemde gerçekleşen aşağı yönlü eğilimin enflasyon dinamiklerini olumlu yönde etkilemesi beklenmektedir. Diğer taraftan, emtia fiyatlarının halen geçmiş dönem ortalamalarının üzerinde olduğu ve savaşın etkilerinin sürmesiyle birlikte enerji fiyatlarının dalgalı bir seyir izlediği görülmektedir. Öte yandan, ülkemizin oynadığı yapıcı rol, tahıl tedarikinde olduğu gibi enerji piyasasında da arz sorunlarının giderilmesine katkı sağlayacak ve fiyat gelişmelerinin seyrini olumlu yönde etkileyebilecektir” diye konuştu.
‘YATIRIM EĞİLİMİ GÜÇLÜ KALDI’
Kavcıoğlu, küresel büyüme görünümündeki zayıflamaya ek olarak, taşımacılık maliyetleri ve emtia fiyatlarında gözlenen daha ılımlı seyre rağmen, küresel enflasyon oranlarının artış eğilimini sürdürdüğünü belirterek, şunları kaydetti:
“2022 yılına ilişkin enflasyon beklentileri, birçok gelişmiş ülke için bir önceki rapor dönemine göre yukarı yönlü güncellenmiştir. Küresel enflasyon oranlarındaki yüksek seyrin, bir süre daha devam edeceği beklenmektedir. Yurt içi iktisadi faaliyet, yaşanan büyük arz şoklarına rağmen, sürdürülebilir bir yapıda ve kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Türkiye ekonomisinde son 8 çeyrek boyunca gerçekleşen büyüme oranları, eğilim olarak diğer büyüme dönemlerinin üzerinde seyretmektedir. Pandemi sonrasında hızla normalleşen ve imalat sanayinin öncülüğünde dış ticaret yapısında bir dönüşüm geçiren Türkiye ekonomisi, yılın 2’nci çeyreğinde de güçlü performans sergilemiş ve yıllık bazda yüzde 7,6 oranında büyümüştür. Uluslararası kuruluşlar da Türkiye’ye ilişkin 2022 yılı büyüme tahminlerini önemli ölçüde yukarı yönlü güncellemektedir. Türkiye’nin yapısal dönüşüm sürecinin en önemli mihenk taşlarından olan ihracat ve makine, teçhizat yatırımlarının yıllık büyümeye olan katkısı artarak devam etmektedir. Bu gelişme, ‘Türkiye Ekonomi Modeli’nin amaçlarıyla da uyumludur. 2’nci çeyrekte, yıllık bazda yüzde 7,6 oranında gerçekleşen büyümenin 2,7 puanı net ihracattan, 2,2 puanı ise makine, teçhizat yatırımlarından gelmiştir. Üretim tarafında ise hizmet ve sanayi sektörleri 2’nci çeyrekte de büyümeye katkı vermeyi sürdürmüştür. Yılın 2’nci yarısına ilişkin göstergeler, ihracatın yüksek seviyelerini koruduğuna ve yatırım eğiliminin güçlü kalmayı sürdürdüğüne işaret etmektedir.”
Türkiye’nin güçlü ve kapsayıcı bir büyüme gerçekleştirerek, G20 ülkelerinden gözle görülür bir biçimde, olumlu yönde ayrıştığına işaret eden Kavcıoğlu, “Refah kazanımları ve verimliliği daha iyi yansıtan satın alma gücü paritesine göre kişi başına düşen gayrisafi yurt içi hasılaya bakıldığında ise Türkiye’nin pandemi sonrasında yüksek gelir grubu ülkelerden daha hızlı büyüdüğü ve üst orta gelirli ülkelerden de olumlu yönde ayrıştığı görülmektedir. Gerçekleşen ve beklenen büyüme oranları, bu sürecin 2022 yılında da devam edeceğini göstermektedir. Hedefli kredi politikalarımızın odak alanlarından biri olan makine, teçhizat yatırımları, son dönemde güçlü bir yükseliş eğilimindedir. Potansiyel büyümenin sürükleyicilerinden olan makine, teçhizat yatırımları, 2019 yılının son çeyreğinden bu yana kesintisiz olarak artmaktadır” dedi.
‘İSTİHDAMA OLUMLU YANSIMALARI DEVAM ETMEKTE’
Kavcıoğlu, öncü göstergelerin, yılın 3’üncü çeyreğinde büyümede sınırlı bir yavaşlamaya işaret ettiğini kaydederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Sanayi üretimimiz, halen pandemi sonrası yüksek seviyelerini korumakla birlikte, özellikle en önemli ihracat pazarımız olan Avrupa ekonomisinin, önümüzdeki dönemde karşı karşıya olduğu risklerin etkileri, sınırlı da olsa hissedilmeye başlanmıştır. Geçmiş konuşma, rapor ve yayınlarımızda da ayrıntılı olarak ifade ettiğimiz üzere, yapısal kazanımlarımızın temel sürükleyicisi olan sanayi sektörünün, dış şoklara karşı dayanıklılığının artmasına ve göstermekte olduğu gelişim eğilimini sürdürmesine büyük önem veriyoruz. İmalat sanayi kapasite kullanım oranı, 4’üncü çeyrek itibarıyla tarihsel ortalamaları civarında seyretmektedir. İlave kapasite ihtiyacı, yatırım talebini destekleyici bir unsur olmayı sürdürmektedir. İmalat sanayi içerisinde, yüksek yatırım talebi olduğunu beyan eden alt sektörlerin kapasite kullanım oranlarının, imalat sanayi genelinin oldukça üzerinde olduğunu görüyoruz. Üretim yapısındaki yatırım ve ihracat odaklı güçlenmenin istihdam üzerindeki olumlu yansımaları devam etmektedir. İş gücüne katılım oranındaki artış sürerken, işsiz sayısındaki azalış eğilimi de daha belirgin hale gelmiş ve mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranı ağustos ayı itibarıyla yüzde 9,6’ya gerileyerek 2014 yılı Mart ayından bu yana kaydedilen en düşük seviyeye ulaşmıştır. Bu dönemde, istihdam edilen kişi sayısı, tarihsel olarak en yüksek düzey olan 31,3 milyon kişiye ulaşmıştır. İş gücüne katılım ve istihdam göstergelerinin, pandemi öncesi seviyelerin üzerine çıkmış olması, iş gücü piyasalarının sağlıklı işleyişini göstermesi açısından önem arz etmektedir. OECD ülkeleriyle karşılaştırdığımızda, ülkemizde pandemi sürecinde işsizlik oranında gözlenen artışın, daha sınırlı düzeyde kaldığı, pandemi sonrasında iyileşmenin ise daha hızlı ve güçlü gerçekleştiği görülmektedir. 2020 yılı 2’nci çeyreğinden itibaren hızla artan sanayi üretiminin yanı sıra yatırım harcamaları ve ihracatın da etkisi ile istihdam edilen kişi sayısı 2020 yılı 1’inci çeyreğinden bu yana toplamda 4,1 milyon kişi artmıştır. İstihdamdaki bu artış, benzeri ülkelere kıyasla oldukça yüksektir. Aynı dönemde, sanayi istihdamındaki artışa baktığımızda ise Türkiye’nin göreli performansı daha da öne çıkmaktadır. Sanayi üretimindeki gelişimin doğrudan ve dolaylı etkileriyle güçlenen istihdamdaki yapısal kazanımların korunmasını önemsiyoruz.”
‘CARİ FAZLA VERDİĞİMİZ DIŞ DENGEYE KAVUŞACAĞIZ’
Kavcıoğlu, fiyat ve çevrimsel etkilerden arındırıldığında cari dengedeki iyileşme sürecinin 2’nci çeyrekte de devam ettiğine işaret ederek, “Bunun sonucunda, Türkiye ekonomisi üst üste 3 çeyrek yapısal cari fazla vermiştir. Cari fazla kapasitemizdeki yapısal iyileşmeyi, katma değer içerisindeki payını 2010’daki yüzde 15 seviyesinden 2021’de yüzde 22’ye çıkaran imalat sanayimizin gösterdiği ihracat odaklı güçlü ilerleme desteklemiştir. Enerji maliyetlerinin küresel çapta olağanüstü seviyede yükseldiği bu sürecin sonunda, enerji fiyatlarının normalleşme eğilimine girmesiyle birlikte, ülkemizin büyürken cari fazla verdiği bir dış dengeye kavuştuğunu göreceğiz. Türkiye ekonomisinin büyüme yapısındaki ihracat ağırlıklı dönüşümün yansıması olarak 2022 yılında, ihracatta üst üste rekor düzeyde artışlar yaşanmıştır. 2021 yılında 225 milyar dolar seviyesine ulaşan ihracat, 2022 yılının Eylül ayı itibarıyla yıllık bazda 250 milyar doları aşmıştır. Öte yandan, dış talep koşullarında son aylarda gözlenen kısmi yavaşlama ile beraber, 3’üncü çeyrekte, mevsimsellikten arındırılmış ihracat yatay bir seyir izlemiştir. Aynı dönemde, ithalat ise enerji fiyatlarına bağlı olarak artış kaydetmiştir. Önümüzdeki döneme ilişkin olarak, ihracat üzerindeki aşağı yönlü riskler bir önceki rapor dönemine göre artmış olmakla birlikte, pandemi sonrasında ihracatımızda gerçekleşen güçlü artışta yapısal ve kalıcı unsurların ağır bastığını özellikle belirtmek isterim. İhracat kapasitemizdeki güçlenme, ihracat miktarımızdaki gelişmeleri diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda açık bir şekilde izlenmektedir. İhracat miktar endeksimizde diğer ülkelerle 2018 yılında başlayan pozitif ayrışma, pandemi sonrasında daha belirgin hale gelmiştir. Haziran 2018’den günümüze, ihracat miktarımız yaklaşık yüzde 35,4 oranında artarken, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerdeki ihracat miktarı artış oranları, sırasıyla, yüzde 15,8 ve yüzde 3,7 ile sınırlı kalmıştır. İhracat performansımızdaki olumlu ayrışmada, pandemi sonrasındaki süreçte ürün ve ülke çeşitlendirmesi yoluyla artan rekabetçi yapımız etkili olmuştur” diye konuştu.
‘TÜFE YAYILIM ENDEKSİNDE GERİLEME GERÇEKLEŞTİ’
Kavcıoğlu, ağustos ayı itibarıyla, yatırım ve ihracat kredilerinin toplam ticari krediler içerisindeki payının yüzde 28’i aştığını belirterek, “Son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Dış dengenin önemli bir unsuru olmasının yanı sıra geniş bir istihdam ve gelir kaynağı da olan turizm sektörünün ilk 8 aydaki performansı memnuniyet vericidir. Seyahat gelirlerinin 2021 yılına göre aylık bazda yüksek artış kaydettiği ve 2019 yılı rakamlarını aştığı görülmektedir. Eylül ayına ait öncü göstergeler, turizm gelirlerindeki güçlü seyrin devam ettiğine işaret etmektedir. Tüketici fiyatları eylül ayında yıllık bazda yüzde 83,5 oranında artmış ve temmuz ayı enflasyon raporunda öngördüğümüz patikanın orta noktasına yakın gerçekleşmiştir. Yıllık bazda çekirdek enflasyon göstergeleri ise nispeten daha olumlu bir görünüm sergilemektedir. B ve C endekslerinin aylık değişim oranlarında son aylarda bir miktar yavaşlama gerçekleşmiştir. Enflasyonun dağılımına yönelik hesapladığımız alternatif çekirdek enflasyon göstergeleri de B ve C endekslerinin aylık artışlarında gözlediğimiz bu ılımlı yavaşlamayı teyit etmektedir. TÜFE yayılım endeksinde de 3’üncü çeyrekte bir miktar gerileme gerçekleşmiştir” dedi.
‘KOBİ’LER TARAFINDAN 558 MİLYAR LİRA KREDİ KULLANILDI’
Uygulanan makro ihtiyati tedbirlerin etkinliği sayesinde kredi kompozisyonunda, hedefli kredi politikasıyla uyumlu değişiklikler gözlediklerini aktaran Kavcıoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Kredi büyümesinde daha dengeli bir gelişim gözlenirken, kredi faizlerine yönelik devreye alınan makro ihtiyati düzenlemeler sonrasında parasal aktarımın desteklendiğini ve TL ticari kredi faizlerinin 10 puan civarında gerilediğini görüyoruz. Buna ek olarak, kredilerin kompozisyonu hedefli kredi politikalarımız sayesinde gelişmeyi sürdürmektedir. Tüketici kredilerinin ticari kredilere olan oranı azalırken yatırım ve ihracat kredilerinin ticari krediler içerisindeki ağırlığı önemli ölçüde artmıştır. Hedefli kredi kullanımının en önemli sonuçlarından birini KOBİ’ler tarafından kullanılan kredilerdeki gelişmeler oluşturmaktadır. Ocak-eylül döneminde, KOBİ’ler tarafından net olarak 558 milyar TL tutarında kredi kullanımı gerçekleştirilmiştir. Bu miktar, 2021 yılının aynı döneminde KOBİ’ler tarafından kullanılan 54 milyar TL tutarındaki kredinin 10 katından fazladır. Buna ek olarak, KOBİ’lerin 2022 yılı Eylül ayındaki net kredi kullanım miktarı, önceki yılın Ocak-eylül döneminin 1,5 katı olarak gerçekleşmiştir. Sonuç olarak, bu dönemde, KOBİ kredilerinin tutarı ve bankacılık sektörü kredileri içerisindeki payı tarihsel olarak en yüksek düzeye ulaşmıştır.”
‘GIDA FİYATLARININ YÜZDE 22 ARTACAĞINI VARSAYDIK’
Kavcıoğlu, ithalat fiyatları, gıda fiyatları ve küresel büyüme gibi dışsal unsurlar için varsayımları gözden geçirip güncellediklerini belirterek, “Öncü göstergeler, küresel ekonominin resesyona girme riskinin arttığı yönünde güçlü sinyaller veriyor. 2023 yılı için dış talebe ilişkin tahminlerimizi, enerji krizi ve finansal koşullara bağlı olarak artan riskler nedeniyle aşağı yönlü güncelledik. Son dönemde küresel talebe ilişkin beklentilerle birlikte gerileyen emtia fiyatlarına karşın, enerji fiyatlarının jeopolitik risklere bağlı olarak dalgalı bir seyir izlemesi sonucunda, petrol fiyatlarına dair varsayımlarımızı 2022 ve 2023 yılları için bir miktar yukarı yönlü güncelledik. İthalat fiyatlarının genel seviyesine dair varsayımımızda, gerçekleşmeler kaynaklı olarak 2022 yılı için sınırlı bir miktar yukarı yönlü, 2023 yılı için ise küresel talep görünümü ile uyumlu olarak aşağı yönlü bir güncelleme yaptık. Gıda fiyatlarının, yıl sonuna doğru düşüşe geçerek 2022 yılında yüzde 75, 2023 yılında ise yüzde 22 oranında artacağını varsaydık. Tahminler üretilirken, makroekonomik politikaların orta vadeli bir perspektifle, enflasyonu düşürmeye odaklı ve liralaşma adımları kapsamında koordineli bir şekilde belirlendiği bir görünüm esas aldık” dedi.
‘2022’ YIL SONU ENFLASYON TAHMİNİ YÜZDE 65,2′
Kavcıoğlu, enflasyon tahminlerine ilişkin, “Enflasyon tahmin aralığımızın orta noktaları 2022 yılı sonunda yüzde 65,2, 2023 yıl sonunda yüzde 22,3 ve 2024 yıl sonunda ise yüzde 8,8 seviyelerine tekabül etmektedir. Tahminler, para politikasının sürdürülebilir fiyat istikrarını sağlama hedefi doğrultusunda belirlendiği bir çerçevede, 2023 yılı ve sonrasında enflasyonun ana eğiliminin kademeli olarak gerileyeceğine işaret ediyor. Tahminlerimizde finansal koşulların sıkılaşmasıyla yavaşlayan küresel talep yoluyla ithalat fiyatlarında normalleşme eğilimlerinin süreceğini baz alıyoruz. Söz konusu dışsal koşullar altında, aldığımız makroihtiyati tedbirlerin parasal gelişmeler üzerindeki dengeleyici etkileriyle birlikte, arz-talep dengesinin, cari dengenin, döviz piyasasında görülen istikrarlı seyrin enflasyon beklentilerine ve fiyatlama davranışlarına olumlu yansıyacağını öngörüyoruz. Böylece, 2022 yıl sonu enflasyon tahminini 4,8 puanlık güncellemeyle yüzde 60,4’ten yüzde 65,2’ye, 2023 yıl sonu tahminimizi ise 3,1 puanlık bir güncelleme ile yüzde 19,2’den yüzde 22,3’e güncelledik. Her 2 yıl için başlangıç koşullarındaki güncelleme, tahminler üzerinde, sırasıyla, 0,9 ve 2,9 puan kadar etkili oldu. Türk lirası cinsinden ithalat fiyatları ve gıda fiyatları varsayımlarındaki güncellemeler 2022 yılı enflasyon tahminlerini, sırasıyla, 2,2 ve 0,9 puan kadar yukarı çekti. 2023 yılı enflasyon tahminlerini Türk lirası cinsinden ithalat fiyatları 1,1 puan yükseltirken, gıda fiyatları varsayımındaki güncellemeler ise 0,9 puan düşürdü. Yönetilen yönlendirilen fiyatlardaki doğal gaz ve elektrik kaynaklı gerçekleşen ayarlamalar, 2022 yıl sonu enflasyon tahminini 0,6 puan artırdı. Öte yandan, 2022 yılında çıktı açığındaki güncellemenin tahminlere etkisini 0,2 puan hesaplarken, 2023 yılında oldukça sınırlı olacağını öngörüyoruz” diye konuştu.
‘GÜÇLENEREK DEVAM EDECEK’
Enflasyon tahminleriyle uyumlu düşüşün nasıl sağlanacağını aktaran Kavcıoğlu, şu değerlendirmede bulundu:
“Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de enflasyonun önemli bir kaynağını arz şokları oluşturuyor. Emtia ve enerji fiyatları, yakın dönemde bir miktar gerilemekle birlikte tarihi ortalamalarının üzerinde artışlar yaşadı. Bu gelişmeler gerek pandemi, gerekse jeopolitik risklerin etkisiyle ortaya çıkan büyük arz kısıtlarının sonucudur. Merkez Bankası olarak, ekonomi politikalarının kontrol alanının dışında kalan söz konusu arz kaynaklı maliyet baskılarına faiz artırımlarıyla karşılık vermenin etkili olmayacağını değerlendiriyoruz. Enflasyonu düşürmek amacıyla, yalnızca toplam talebi kısıtlayıcı politikalar uygulayarak, halihazırda arz yönlü baskılarla mücadele eden üreticilerin yatırım ve ihracat kapasitelerine zarar vermekten öteye gidemeyiz. Tam tersine, enflasyonun düşmesini üretimi destekleyerek ve üretim gücümüzü artırarak sağlayabiliriz. Faiz ve hedefli kredi kararlarımızla, uygun finansman koşulları oluşturarak, arz ve cari fazla kapasitemizi geliştirmeyi amaçlıyoruz. Bu doğrultuda, üreticilerin kredi erişimini destekleyerek yatırım, istihdam, üretim ve ihracatın artarak devam etmesine katkı sağladık. Mevduatların içerisinde Türk lirasının payı hızla artıyor. Bu konuda net hedefler belirleyerek yola devam ediyoruz. Önümüzdeki dönemde Türk lirasının payının daha da artacağını öngörüyoruz. Dolayısıyla, bu kanaldan döviz kurlarındaki istikrara katkı sağlayarak, enflasyonu besleyen önemli bir unsuru da kontrol altına almış oluyoruz. Önümüzdeki dönemde, enflasyonun daha hızlı gerilemesi için beklentilerin ve kur istikrarının dezenflasyon süreciyle uyumlu olmaları gerekiyor. Halihazırda, enflasyonun ana eğilimi, çekirdek göstergeler ve beklentilerde gözlediğimiz kısmi iyileşme, önümüzdeki dönemde de güçlenerek devam edecek. Uyguladığımız etkin politikalarla firmalarımızın fiyatlama davranışlarında bozulma yaşanmasına ve sağlıksız fiyat oluşumlarına izin vermeyeceğiz. Bunun sonucunda, beklentilerin ve kur istikrarının enflasyondaki düşüşü desteklemesini sağlayacağız. Faiz indirimleri ve makro ihtiyati araçlarımızla, kredi faizlerini politika faizlerine yakınlaştırarak üretimi destekliyor ve kredilerin istikrara katkı verecek şekilde dağılmasını sağlıyoruz. Kredilerin uygun maliyetli olmasını nasıl önemsiyorsak, kredilerin verimli alanlarda kullanılmasını da aynı derecede önemsiyoruz. Bu, uyguladığımız politikanın ana unsurlarından biridir. Enflasyon, arzın sürekliliğinin sağlanması, döviz kurlarında istikrarın korunması ve fiyatlama davranışlarının normalleşmesiyle hızla düşecek. Bu düşüşün kalıcı bir fiyat istikrarı sağlamasının 2 ön koşulu olduğunu değerlendiriyoruz.”
‘TEDBİRLERİ ALIYORUZ’
TCMB Başkanı Kavcıoğlu, sunumun ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kavcıoğlu, enflasyona ilgili dünyadaki gelişmeleri de baz alarak değerlendirme yapmak gerektiğine dikkat çekerek, “Enflasyon noktasında kendimizi çok başarılı sayamayız; ama enflasyonun şu an üretilmesi noktasında aldığımız kararlar ve uyguladığımız programlar bizi başarılı kılacak. Halkımızın sıkıntılarını kısa sürede çok daha olumlu şekilde hissedecekleri oranlara getirmeye çalışıyoruz. Bunun farkındayız. Özellikle gelir noktasında, enflasyonda varsa orada sorun vardır. Enflasyonun olduğu yerde başarıyı konuşmak da doğru değil. Böyle bir yaklaşımımız söz konusu değil; ama başarılı olmak için vatandaşımızın bu sıkıntılarını çok yakından takip ediyoruz. En kısa sürede de bunu çözerek vatandaşımızın daha müreffeh hissetmesini sağlayarak tedbirleri alıyoruz. Biz başarılı olacağımıza inanıyoruz. Çok kısa sürede inşallah başarı alacağız” dedi.
‘TEREDDÜT YAŞAMAYA GEREK YOK’
Herhangi bir riskin tüm sektörü etkileyecek bir olumsuzluk oluşturmasında sistemik risk oluştuğunu bildiren Kavcıoğlu, şöyle konuştu:
“Dolayısıyla şu an bankacılık sektörüne baktığınız zaman çok güçlü. Bankacılık sektöründe ya da herhangi bir sektörde sistemik risk oluşturma şansı sıfır. Endişeler olabilir. Biz Türkiye’nin 100 yılını planlarken Türkiye’nin 10 yıllık senedini, 5 yıl tahvilini almaktan kimse tereddüt etmesin. Hazinenin artık 20 yıllık borçlanmaya çıkması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye artık uyguladığı ekonomik modelle sadece bugün değil, gelecekteki tereddütleri de ortadan kaldırmak üzere. Niye? Uyguladığımız faiz politikası, uyguladığımız yatırım, istihdam, üretim politikası bugün dünyada konuşulan ve ‘Sıkıntıları nasıl çözeriz’ noktasında uygulanan en doğru politikalardan biri. Uyguladığımız politikada bir tereddüt yaşanmasını doğru bulmuyorum. Böyle bir şey de şu an bizim uyguladığımız tedbirlerde söz konusu değil. Buna inandığımızda bu anlamda bir tereddüt yaşamaya gerek yoktur. Artık Türkiye’nin potansiyeline baktığımız zaman üretimi artırmaktan başka, dünyanın geri kalanı için de önemli. Hem içeride hem dışarıda üretmenizi bekleyen böyle geniş bir pazarınız varken bunu yapmaktan başka çareniz yoktur. Bunu yapmanın en önemli noktalarından biri de finansmana erişimi kolaylaştırmak, maliyetleri düşürmek ve üretimi artırmaktır. Türkiye artık doğru yolda ve çok doğru politikalar uygulayarak önünü görmektedir. Türkiye önündeki yüzyılı planlıyor. Herkes inansın. Türkiye bu yolda çok net bir şekilde yürüyor. Tereddütsüz bir şekilde uyguluyoruz” .
FAİZ İNDİRİMİ
Kavcıoğlu, faiz indirimi olup olmayacağına ilişkin, “Para politikası kararlarımızla ilgili faiz noktasında Para Politikası Kurulu (PPK) metinlerimizde bir öngörü yapıyoruz. Onun dışında faizle ilgili bir öngörüde bulunmayız. Ne ifade ettiysek o. Bir öncesinde söylediklerimiz kendi içerisinde tutarlı. Önümüzdeki dönemde aldığımız bu kararlarımıza paralel bir indirimden bahsettik. Ondan sonraki dönemde piyasa belirler. Bu önemlidir. Hatırlarsanız geçen sene de belirli bir süre indirdik, belirli bir süre durdurduk. Dolayısıyla piyasa şartları, çalışma arkadaşlarımızın araştırmaları ve ekibimizin kararları ışığında almamız gereken kararları alıyoruz. Enflasyonun indirilmesi noktasında biz talebi kısıtlayıcı tedbirler yerine, üretimi artırıcı kararlar almayı ana politika olarak seçtik. Dolayısıyla faiz indirimlerimizi bu noktada görmek gerekiyor. Bütün para politikası kararlarımız da bu minvalde şekilleniyor” ifadelerini kullandı.
‘ALTIN REZERVİ ARTIYOR’
TCMB’nin rezervlerle ilgili çok eleştirildiğine değinen Kavcıoğlu, “Yılbaşından bu yana baktığımızda dünyada merkez bankalarının rezervleri 1 trilyon doların üzerinde bir düşüş kaydetmiş. TCMB’nin rezervleri bu süre içinde artmış. Bunda altının da payı var. Altındaki bizim artışımız çok aman aman bir rakam değil; ama biz hem yastık altındaki altının (bozdurulmasına) teşvik edilmesi hem diğer altınların ekonomiye kazandırılması noktasında Merkez Bankası olarak teşvik edici önemli kararlar aldık. Bunun etkisiyle TCMB’nin altın rezervleri önemli derecede artıyor. Bunu bir şeylere bağlamanın da anlamı yok” dedi.
Kavcıoğlu, kur korumalı mevduat (KKM) sistemine ilişkin ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sistem başarılı, Merkez Bankası’ndan çıkan önemli bir kaynak yok. Yıl sonu bilançomuzda net şekilde tüm kalemleri göreceksiniz. Gizlenmiş, saklanmış bir durum yok. Kurdaki istikrarla KKM’nin bir şekilde sonuçlanacağı noktaya gideceğiz. Sadece politika faizi değil; diğer tüm faizler de politika faizine yakınsayarak son 5 yılın en düşük seviyesine geldi. Kurun istikrara kavuştuğu, enflasyonun düştüğü bir noktada zaten KKM’de kendiliğinden çıkış söz konusu olacak. Girişler de fazla oluyor, çıkışlar da fazla oluyor. En sağlıklısı, çıkışlar dövize çıkmıyor. Büyük kısmı alınan makro ihtiyati tedbirlerle firmalar ihtiyacını karşılamak için dolayısıyla firmalar kendi dövizini kullanmak zorunda kaldığı için KKM’den çıkıyor. Onun dışında da daha iyi getiri bulacaksa artık sistemde gideceği yön yoksa borsa tahvil gayrimenkul dövizin dışında alternatif aramaya başlamış olmaları çok önemli. Bu KKM’nin çok sağlıklı yönetildiğini gösteriyor.”