Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanı Süleyman Sönmez, düşük faiz politikasının finansal koşullara yansımadığını söylüyor. Sönmez, “Politika faizimiz yüzde 14 olsa da ticarette ve bankacılıkta faizlerin yüzde 30-35, rotatif kredilerin ise yüzde 50 bandına yaklaştığı bir süreçteyiz. KOBİ’lerin krediye erişim kanalları artık kapandı” diye konuşuyor.
Türkiye ekonomisi hem tüketici hem de üretici açısından zor bir dönemden geçiyor. Bir yandan giderek artan enflasyon, diğer yandan küresel ölçekte yaşanan resesyon endişeleri, yakın geleceğe ilişkin kaygıları artırıyor. Bu noktada özellikle Anadolu’daki işletmelerin mevcut süreçte neler yaşadığını Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanı Süleyman Sönmez ile konuştuk. TÜRKONFED, çatısı altında 26 bölgesel ve 4 sektörel olmak üzere 30 federasyon, 286 dernek üzerinden 50 bine yakın şirket bulunduruyor. Bünyesindeki her bir dernek kendi bölgesinde yarattığı katma değerin toplamı olarak kurumlar vergisinin yüzde 86’sını karşılıyor. Ayrıca Türkiye dış ticaretinin yüzde 83’ünü gerçekleştiriyor, tarım ve kamu dışı kayıtlı istihdamın yüzde 55’ini sağlayarak, 7 milyon kişiye iş sağlıyor. TÜRKONFED Başkanı Sönmez’e sorularımız ve aldığımız yanıtlar şöyle:
Son aylarda yaşadığımız enflasyonist süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünyada enflasyonist bir sürecin yaşandığını hep birlikte görüyor, yaşıyoruz. Ancak ülkemiz bu konuda ciddi olarak ayrışıyor. Her şeyden önce tüketici fiyatlarının yüzde 78’e, üretici fiyatlarının yüzde 138’e vardığı, aradaki makasın giderek açıldığı yüksek enflasyon; ekonomik, sosyal ve toplumsal parametreleri bozuyor. İhracatımızın yoğun ithalata bağımlı yapısı, döviz kurunda yaşanan her gelişmeden etkilenmesine neden oluyor. İş dünyamız özellikle enerji ve ham maddede gerek döviz kurundan gerekse de yüksek enflasyondan kaynaklı çifte bir yükü omuzlamış durumda. Özellikle doğal gaz ve elektriğe yıl içinde gelen yüksek zamlar, işletmelerin maliyetlerini ciddi ölçüde etkiliyor. Sanayi doğal gazına tüketim miktarlarına göre bir yılda yüzde 600’ün üzerinde fiyat artışı geldi. Bu durumun sürdürülebilirliği sanayicilerimiz açısından artık taşınamayacak bir noktada. Bu nedenle öncelikle işletmelerimizin üzerindeki enerji maliyeti baskısının azaltılması gerekiyor. Ayrıca bu durumun satış fiyatlarına ve buna bağlı olarak enflasyona olumsuz etkisi de kaçınılmaz görünüyor. Tüm bu zorlu ve olumsuz tabloya rağmen sıklıkla dolaştığım Anadolu’da, iş dünyasının yatırım iştahını kaybetmediğini görüyorum. Ancak bu durumun sürdürülebilir olması için ekonomide istikrarın sağlanmasına, yatırım iklimini güçlendirecek yerinde, odaklı ve hedefli politikalara ihtiyacımız var. Rekabetçilikte sanayi odaklı, üretim odaklı yeni bir hikâye yaratmalıyız.
BDDK’nın son kararı ışığında bunun ekonomiye ve özellikle Anadolu iş dünyasına yansımaları nasıl olacak?
Bu karar aslında ekonomi yönetimimizin döviz varlıklarını da kurla mücadelenin bir enstrümanı haline getirmeyi hedeflediğini gösteriyor. Çünkü temelinde faiz artırmama kararı çerçevesinde döviz talebini kontrol altına almak yatıyor. Bununla birlikte Temmuz ve Ağustos aylarında KKM vadesi dolacak şirketlerin dövize döneceği beklentisi de alınan kararın belirleyici unsurlarından biri olabilir. Kredi faizleri ile enflasyon arasındaki makasın açıldığı, kurun artık gerçek bir risk haline geldiği bu dönemde alınan karar, özellikle orta ve uzun vadede yeni sıkıntılar yaratabilir. Daha önce ihracatçıların döviz gelirlerine dair alınan kararlar nedeniyle serbest kambiyo rejiminin sorgulandığı bir süreçte, artan sermaye kontrolleri ekonomiye duyulan güveni azaltıyor. Öte yandan işletmelerin süreci takip etmesi ve yönetmesi zorlaşıyor, verimlilik kaybı oluşuyor. Dolayısıyla ihracatımızı kesintiye uğratacak, işletmelerin takip etmesini zorlaştıracak, piyasa dinamiklerini bozacak, belirsizliği artıracak kararlar kimseye fayda sağlamayacağı gibi iş dünyamızın rekabetçilik gücünü de azaltır. Bu nedenle üretim, yatırım ve istihdam için işletmelerimizin kredi kanallarının açık tutulması, içinden geçtiğimiz dönemde büyük önem taşıyor.
Bu dönemde özellikle Anadolu’nun ve KOBİ’lerin en önemli sorunları nelerdir? Finansman kaynaklarına erişim noktasında neler yaşıyorlar? Krediye kolay erişebiliyorlar mı?
İşletme sermayesi ihtiyacı giderek artan KOBİ’lerimiz, başta emtia olmak üzere girdi maliyetleri artışı, enflasyon ve finansmana erişimde ciddi zorluklar yaşıyor. Uygulanan düşük faiz politikası, finansal koşullara yansımıyor. Politika faizimiz yüzde 14 olsa da ticarette ve bankacılıkta faizlerin yüzde 30-35, rotatif kredilerin ise yüzde 50 bandına yaklaştığı bir süreçteyiz. Döviz kredi maliyetleri dolar ve Euro’da uzun vadelerde yüzde 10’ların üzerine çıktı. KOBİ’lerin krediye erişim kanalları artık kapandı. Bu maliyetlerden alınan kredilerin geri ödenmesinde de sıkıntılar yaşanacaktır.
KGF destekli 150 milyar TL’lik paket açıklansa da henüz işleme alınmadığı için işletmelerimizin bu yöndeki beklentileri devam ediyor. Böyle bir dönemde kredi musluklarının bırakın kapanmasını kısılması dahi ekonomide çarkları yavaşlatan bir süreci başlatabilir. Dolayısıyla işletmelerimiz finansmana ne kadar uygun şartlarda ve ne kadar kolay erişebilirse üretime, yatırıma ve istihdama da aynı oranda destek verebilir.
İhracatçı firmalarımızın döviz karşılıklarını bozdurma zorunluluklarındaki oranın yüzde 25’ten yüzde 40’a çıkarılması da bu firmalarımıza hem maddi ve hem de operasyonel verimlilik anlamında kayıp yaşatıyor. Çünkü firmalar döviz gelirlerinin yüzde 40’ını Merkez Bankası’na verdiklerinde, aldıkları TL ile piyasadan tekrar döviz alarak girdi tedarikinde ithalat yapmak zorunda kalıyor. İhracatçı firmalar açısından alış-satış kur farkı kadar bir zarar ortaya çıkıyor.
Bir diğer önemli sorun da devreden KDV alacakları. Reel sektörde 400 milyar TL’ye ulaşan bu alacakların yasal olarak iadesi, bu hakkı doğuran bazı işlemler hariç yasal olarak mümkün değil. Bu konuda yapılacak bir düzenleme, iş dünyasının bu nedenle yaşadığı finansman sorunlarını da çözer.
TÜRKONFED’İN REÇETESİ
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumdan çıkış yolu için TÜRKONFED olarak bir reçeteniz var mı?
Küresel ekonomik koşullar ve ülkemizin yapısal sorunları bizleri günlük sıkıntıları konuşmaya itiyor. Nedenlerden çok sonuçlara odaklandığımız için aldığımız tedbirler ekonomide belirsizliği artırıyor, öngörü yapmayı zorlaştırıyor. Halbuki ekonomiler güven üstüne inşa edilir. Dolayısıyla enflasyonu önceliklendiren ve buna uygun politika adımlarının atıldığı küresel ekonomide, bilimsel ve akılcı politikalar ile tercihlerimizi doğru yönde kullanmalıyız. Bunu yaparken de kurumlarımızın bağımsızlığını sağlayarak, ekonomi ile demokrasi arasındaki ilişkiyi güçlendirmeliyiz. Ekonomideki kaygılarımızı gidermenin yolu demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını uygulamaktan, kurumlarımızın bağımsızlığını tesis etmekten geçiyor.
Artık gözümüzü ufuktan ayırmadan geleceğimizi ortaya çıkartacak işlere odaklanmalı, yeni dönemin sunduğu fırsatları değerlendirmeliyiz. Ülke olarak bu noktada iki önemli fırsatımız var: Esnek ve krizlerle bağışıklık sistemi güçlü bir iş dünyamızın olması ve Anadolu’daki üretim gücümüz…
Bu süreçte dijitalleşme ve yeşil dönüşüm kaldıracını, sektörlerimiz ve ekonomimiz için verimlilik artışı yaratacak şekilde kurgulamalıyız. Bir üretim ekonomisinde yaşadığımızı unutmadan, enflasyon dahil risklerimizi azaltacak ekonomik ve demokratik reformlar ile güven ve istikrar iklimini inşa etmeliyiz. Dünyanın Türkiye’ye, Türkiye’nin de Anadolu’nun üretim gücüne her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemden geçiyoruz. TÜRKONFED olarak “dijital-yeşil ve toplumsal dönüşüm” ekseninde 3D vizyonumuz ile Anadolu’yu ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasının itici gücü yapacağız. Anadolu’nun kalkınma dinamiklerini, Anadolu iş insanının rekabetçilik gücünü, ortak akıl ve ortak vizyon ile krizden çıkışın anahtarı yapabiliriz.
SEKTÖRDEKİ ÇALIŞAN İHTİYACI
Uzun zamandır iş dünyası nitelikli insan kaynağı bulamamaktan, gençlerde iş bulamamaktan yakınıyor. Sektörlerimiz ve iş dünyasında kalifiye çalışan ihtiyacı ne durumda? Bu kapsamda beyin göçü ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Öncelikle TÜİK’in verilerine göre ülkemizde her beş gençten birinin işsiz olması çok acı bir tablodur. Öte yandan genç nüfusta işsizlik oranı bu kadar yüksekken işletmeler nitelikli eleman bulmakta güçlük çekiyor. Özellikle ara eleman bulmakta ciddi zorluklar yaşanıyor. Sorunu çözmenin tek yolu, eğitim sistemimizin nicelikten çok niteliği, diplomadan çok beceri ve yetkinliği hedefleyen kapsamlı reformundan geçiyor.
Ülkeler artık geleceklerini gençliğin enerjisi ve dinamizmi ile inşa etmenin yollarını arıyor. Analitik düşünebilen, dünyaya-bilime ve bilgiye açık nesiller yetiştirmek için çocuklar ve gençlerin önüne yeni hedefler, yeni fırsatlar, yeni ufuklar ve yeni umutlar inşa ediyorlar. Ülke olarak biz de en önemli sermayemiz olan gençlerimizi, tersine beyin göçüne ikna edeceğimiz bir ortamı oluşturmalıyız. Bunu da sadece ekonomik değil aynı zamanda demokratik standartlar ile kurabiliriz. Çünkü yaratıcı fikirler, girişimci ruh ve yenilikçilik ancak eleştirel düşüncenin hayata geçtiği toplumlarda ortaya çıkıyor.
TÜRKONFED olarak bu kapsamda kapsayıcı ve katılımcı iş birlikleri ile birlikte ülkemizin önde gelen kurumları, STK’ları ile çalıştaylar, deneyim paylaşımı, AB destekli istihdam-girişimcilik-eğitim projeleri yürütüyoruz. Gençlik, Girişimcilik ve Eğitim Komisyonumuz ile Genç TÜRKONFED Platformumuz aracılığıyla da iş dünyası-sivil toplum-akademi-özel sektör iş birliğini geliştirmek için çalışıyoruz.
2022 yılının kalanında ekonomide enflasyon ve büyümede neler öngörüyorsunuz? 2022 yılını Türkiye ekonomisi nasıl kapatacak?
Ulusal ve küresel göstergeler büyümede yavaşlamaya işaret ediyor. Yüzde 3-4 bandında bir büyüme ile yılı kapatma ihtimalimiz var. IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi kurumlar da ülkemizle ilgili büyüme tahminlerini geriye çekerek, yüzde 2,7 ila 3,7 arasında büyüyeceğimizi öngörüyor. Enflasyon cephesinde özellikle çekirdek enflasyonda katılık görünüyor. Enflasyonla mücadeleyi önceliklendirmezsek, üç haneli bir tüketici fiyatları enflasyonu ve daha fazla hayat pahalılığı ile yoksullaştıran büyümenin derinleştiği bir yıl sonu yaşayabiliriz.
Öte yandan büyümenin refah yaratmadığını, gelir dağılımı adaletsizliğini ancak kalkınmayla aşacağımızı biliyoruz. Kur-enflasyon-faiz sarmalından kurtulacağımız üretim temelli bir ekonomik model için ülkemizin potansiyellerini yeşil ve dijital dönüşüm ekseninde fırsata çevirebiliriz. Bunun yolu da hiç kuşkusuz akılcı ve bilimsel politikalara dönmekten geçiyor.
Başkanlığınız ile birlikte TÜRKONFED’in yeni dönemde vizyon ve stratejisini anlatır mısınız?
TÜRKONFED olarak önceliğimiz ülkemizin “beş temel sorunu” ama aynı zamanda “beş temel fırsatı” olarak tanımladığımız “Demokrasi”, “Çevre”, “Dijitalleşme”, “Kalkınma” ve “Cinsiyet Eşitliği” başlıkları altında, somut ve etkili politikaların oluşturulmasına katkı sunmak, nihayetinde ülkemizin kalkınma yolculuğunu ve toplumsal refahını ortak akıl ile planlamaktır. Yerelden ulusala ve küresele uzanan kalkınma hikayemizin temelinin de Anadolu’dan geçtiğine inanıyoruz. Rotamız geçmişte de Anadolu’ydu, yeni dönemde daha da güçlü bir şekilde yine Anadolu olacak. Bu yaklaşımla Anadolu’nun sesini, üretim gücünü, iş yapma kültürünü daha fazla ön plana çıkaracak, iş dünyasının kapasitesini geliştirecek projelere odaklanacağız. Diğer taraftan 3D vizyonumuz doğrultusunda hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına ve demokrasi kültürümüzün gelişmesine katkıda bulunacağız. En önemli zenginliğimiz olan insanımıza yatırım yapacağız. Yüksek teknoloji kullanarak, yüksek katma değerli markalı üretim ve yüksek katma değerli ihracata odaklanmaya, ülkemizde yeşil ve dijital dönüşüme uzanan yeni bir ekosistemin oluşmasına katkı sağlamaya devam edeceğiz.
Şirketlerin önemli sorunlarından biri de devreden KDV alacaklarının ödenmesi… Bu konuda sizin çözüm öneriniz nedir?
Birçok AB ülkesi, Singapur, Güney Kore ve son olarak Çin; devreden KDV’leri 30 gün, üç ay, altı ay ya da izleyen yıllarda iade ediyor. Ülkemizde ise devreden KDV’nin iadesi yasal olarak mümkün değil. (İade hakkı doğuran bazı işlemler hariç.) Artık, devreden KDV sorununun çözülmesi bir zorunluluk haline geldi.
2018 yılında bu konuda bir adım atıldı ancak son dakika TBMM’de tekliften çıkartıldı. Söz konusu düzenleme yapılmış olsaydı iş dünyasının yaşadığı devreden KDV kaynaklı finansman sorunları çözülmüş olacaktı. Bu sorununun çözümü için öncelikle milat kabul edilecek bir tarih belirlenebilir. Bu tarih 2021 takvim yılı sonu olabilir. Bu tarihe kadar birikmiş KDV’ler için ayrı bir çözüm, bu tarihten sonra (01.01.2022’den itibaren) biriken KDV’ler için ayrı bir çözüm üretilebilir.
2022 yılına devreden yaklaşık 400 milyar TL’lik KDV için de hem hazineyi hem iş dünyasını yormayacak bir çözüm geliştirilebilir. Örneğin yüzde 30’u gelir ya da kurumlar vergisi yönünden gider yazılabilir; yüzde 20’si merkezi yönetim kapsamındaki kamu kurumlarına ve bankalara olan borçlara mahsup edilebilir; yüzde 20’si nakden iade edilebilir ve kalan yüzde 30’u da en az beş yıl vadeli devlet tahvili verilerek tasfiye edilebilir.
Bu şekilde iş dünyası devreden KDV alacaklarını tahsil ederek finans yönünden rahatlarken, devlet ve bankalar alacaklarını tahsil etmiş olur. Devlet devreden KDV tutarının iadesini uzun vadeye yayarak kurtulurken; bunun piyasaya yansıması çarpan etkisi ile devreden KDV’nin en az 3-4 katı olacaktır.
2022 yılı başından itibaren devreden KDV’de ise ilgili kanunda yapılacak değişiklikle aylık veya üçer aylık dönemler itibariyle devir olan KDV’ler nakden veya mahsuben iade edilebilir. Bu şekilde KDV’ler mükellefler üzerinde kalmayacak ve finansman yükü yaratmayacaktır.