Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, dünya genelindeki önemli ekonomist ve iktisatçıların katıldığı Ekonomik Dönüşüm ve Yeni Paradigmalar Zirvesi‘nin açılışını gerçekleştirdi.
Bakan Nebati, Türkiye Ekonomi Modeli’ni anlatırken “Bu yaklaşımın temel amacı sürdürülebilir büyüme politikasına girmeyi sağlamak, konjonktürel sıkıntıları bertaraf etmek, uzun vadede orta gelir tuzağını aşmaktır. Kısa sürede üst dengeye ulaşacağız. Modelin en önemli sac ayağı ise TL’ye olan güvenin artırılmasıdır. Modelin başarısı için maliye politikasının tek başına yeterli olmayacağı açıktır” dedi.
Nebati “Bakanlığımız bünyesinde reform ve değişim dinamiğini sürekli kılacak olan Hazine ve Maliye Akademisi Başkanlığı’nı kuruyoruz. Bir yandan bilgi üretimi yapılırken bir yandan da kamu kurumu, üniversiteler ve STK’larla projeler gerçekleştirilerek bilgi ve deneyim paylaşımına imkan sağlayacağız” değerlendirmesinde bulundu.
class=”medyanet-inline-adv”>
Bakan Nebati’nin açıklamaları şöyle:
Türkiye bir şeyler başarıyor ve gerçekleştiriyor. Bugün etraflıca burada konuşulacak ekonomi politikaları ve deneyimler uluslararası ekonomi tartışmalarına fayda sağlayacağına inanıyorum.
Ekonomik ve sosyal politikaların reçete ve kapsamlarının etkilendiği görüşüne buradaki herkes katılacaktır. Gerek ulusal gerek iktisat tarihi incelendiğinde dönemsel ekonomik gelişmeler arasında sıkı korelasyon olduğu görülür.
Farklı dönemlerde farklı iktisadi düşüncelerin hakim olmasında toplumsal dönüşümlerin şartlarının değişmesine neden olması bu değişimin yeni ekonomi setleri etkili olmaktadır. Toplumu ileri götüren itici güç aslında böylesine bir döngüdür. Bilindiği üzere dinamik süreç teknolojik ilerleme ile önceki dönemlere nazaran çok daha hızlı ilerliyor.
Her ülkenin geçmişten tebaruz eden kültürü, kurumsal altyapısı, coğrafi konumu gibi birçok husus birbirine çok bağlı özgün yönleri vardır. 1929 yılında büyük buhranın yıkıcı etkisiyle lezeferciler yani “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinciler” büyük hızla terk edilirken dünyada ekonomik devijim azametle yükseliyordu. Bu dönemde kurulan dünya iktisadi nizami bir yanda Keynesci politikalarla bir yandan da fordist üretimle batı ekonomilerine altın çağını yaşatmıştır.
class=”medyanet-inline-adv”>
Gelişmekte olan ülkelere kalkınmanın tek reçetesi olarak sunulan ortodoks ekonomi politikaları gelişmekte olan birçok ülkelere cari işlemler açığı ve krizlerle neticelenmiştir. Uluslararası ödemelerde büyük sorunlar yaşanmıştır. Keynesci politikaların sınırına gelinmesi, petrol krizi ve arz şokları egemen nizamın ekonomik krizi yeni liberal politikalarla aşılmaya çalışılmıştır. Önce İngiltere’de Teacher sonra ABD’de Reagen uluslararası ekonomi politikalarında serbest piyasa mekanizmalarına ağırlık verilmesinin zorunluluğunu vurgulamıştır.
Hem makro ekonomik politikalarda devlet müdahaleciliği ve devlet denetimi azaltılmıştır. 90’lı yıllarla beraber küreselleşmenin tahkim edilmesi, uluslararası ticaretin, sermaye akımlarının eşi benzeri görülmemiş oranda artması gelişmekte olan ülkeler için fırsatlar sunarken bir yandan da yeni kriz riskleriyle karşı karşıya getirmiştir. Gelişmekte olan pek çok ülke 90’lı yıllarda peş peşe kriz yaşamıştır.
class=”medyanet-inline-adv”>
Bir teknoloji devrimi olarak internetin 90’lı yılların sonlarında yaygınlaşmaya başlaması küreselleşmenin yeni bir evreye girmesini tetiklemiştir.
2008 yılındaki küresel finans kriziyle kesintiye uğradı. Neo liberal kapitalist sistem 2008 krizi AB ülkelerinde borç krizine dönüşerek daha uzun süre sürmüş ve paradigmaların yolunu açmıştır.
Küreselleşmeye dayalı neo liberal doktrinine ters düşen korumacı eylemler örneğin ABD’de Trump döneminde daha belirgin hale gelmiştir.
Dünya ekonomisinin gündeminde ABD ve Çin gerilimi varken, başlayan koronavirüs köklü değişimlerin kapısını aralayan tarihi dönüm noktası olarak ortaya çıkmıştır. Çin’de koronavirüsün ortaya çıkması küresel tedarik ve lojistikte büyük sorunlara yol açmıştır. Batı ekonomileri tedarik anlamında tek merkeze bağlı olmanın yol açtığı problemlerle karşı karşıya kalmıştır.
class=”medyanet-inline-adv”>
Pandemi sürecinde gelişmiş ülkeler başta olmak üzere genişlemeci para politikalarıyla virüsün yarattığı hasarı azaltma çalışmaları başlamıştır. Batılı ülkeler için alternatif tedarik merkezleri bulmak kaçınılmaz hale gelmiştir. Dünya üretim ve ticaret haritasında çeşitli kaymalara yol açacak döneme girdiğimiz söylenebilir.
Mevcut krizin ülkemiz üzerinde ortaya çıkardığı fırsatlar tehditlerden daha ağır basmaktadır. Ekonomi yönetimi olarak bu süreçte politikamızı belirlerken şu sorulara cevap aradık. Küresel ekonomideki çalkantıdan nasıl koruyacağız? Güçlü büyüme yolunda sürdürülebilir devam etmesini nasıl sağlarız? Vatandaşların refah kaybını nasıl aşarız? En iyi politika seti ne olmalıdır?
class=”medyanet-inline-adv”>
Konvansiyonel iktisadi bakışı olarak heterodoks bakışla mevcut küresel kriz ortamında değil yapısal sorunlarımıza çözüm bulmak pandemi sonrasında ülkemizin küresel tedarik merkezi olması için yeni bir ekonomik yaklaşımı benimsedik. Ülke kalkınmamızı ve refah düzeyimizi daha ileri taşımak için oluşturuldu. Bu yaklaşımın temel amacı sürdürülebilir büyüme politikasına girmeyi sağlamak, konjonktürel sıkıntıları bertaraf etmek, uzun vadede orta gelir tuzağını aşmaktır. Kısa sürede üst dengeye ulaşacağız. Modelin en önemli sac ayağı ise TL’ye olan güvenin artırılmasıdır. Modelin başarısı için maliye politikasının tek başına yeterli olmayacağı açıktır.
Özellikle akademik çevrelerin ilgisini çekmeye başlamıştır. Ülkemiz gerçeklerine göre dizayn edilen modelimizin yatırım, üretim, istihdam ve ihracat tarafında beklediğimiz pozitif sonuçları verdiğine hepimiz şahitlik ediyoruz. 2020 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 1,8’lik büyümeyi başarmıştır. Arz kaynaklı enflasyonu, ortodoks para politikalarıyla çözmeye çalışan ülkelerin resesyona girdiği ve endişesine kapıldığına tanıklık ediyoruz. Türkiye ekonomisi yüksek büyüme performansını sürdürmeye devam etmiştir. Bu yılın ilk çeyreğinden yüzde 7,5, ikinci çeyrekte yüzde 7,6’lık büyüme yakalayan Türkiye G20 ülkeleri içinde en iyi performans gösteren ülkelerden biridir.
Bu yılın Ocak-Ağustos döneminde ihracat yüzde 18,3 oranında mevcut konjonktüre rağmen artmaya devam ediyor.
İstihdamı artırma noktasında da 2021 yılın 2,1 milyon kişi bu yılın ilk 7 ayında 613 bin kişilik istihdam artışı sağlanmıştır. OECD ülkeleri arasında ülkemiz istihdamını en fazla artıran ülke olmuştur. Enerji hariç cari fazla vermeyi başardık. Rusya-Ukrayna savaşı enerji başta olmak üzere emtia fiyatlarında gerçekleşen dramatik artışlar cari dengemizde bir miktar bozulmaya yol açmıştır. Bunun geçici olduğuna, enerji fiyatlarının düşmesiyle bu taraftaki iyileşmenin devam edeceğine inanıyoruz.
Yatırım, istihdam, üretim ve ihracat bakımından güzel gelişmeler yaptığımız ekonomimizde küresel sorun olarak karşımıza çıkan enflasyondur. Enerji ve diğer emtiadaki diğer yükselişler, lojistik maliyetlerindeki artışlar, gıda fiyatlarındaki yükselişle ve pandemi kaynaklı dışsal faktörler Türkiye’de de enflasyonun temel nedenleri durumundadır. Döviz kurundaki artış ve atalet de enflasyonüzerinde etkili olmuştur.
Vatandaşları enflasyona karşı korumak için politikaları devam ettiriyoruz. Yeni ekonomi politikamız Türkiye ekonomisinin tüm yapısal sorunlarını kalıcı şekilde çözmeyi amaçladığı aşikar. Yeni ekonomi modelini uygulamaya almasaydık birçok sorunla yüz yüze kalacaktık.
Tüm dünyanın yaşadığı enflasyon sorunu büyük ölçüde arz ve maliyet kaynaklıdır. Talebin etkisi sınırlı düzeydedir. Tecrübelerimiz bu yöndedir. Konuşmamın başında ifade ettiğim üzere her ülkenin yapısı ve dinamikleri farklıdır. Dolayısıyla sorunların çözüm reçetelerinin farklı olması son derece doğaldır. Halk ekonomisi, girişimci devlet anlayışı ve birçok yaklaşım son derece popüler olan heterodoks ekonomi yaklaşımlarına örnekler olduğunu görüyoruz. ABD, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere dünyada geniş bir heterodoks ekonomi literatürü olduğunu biliyoruz.
Ortodoks reçeteler ülkemiz ihtiyaçları için yetersiz. Ülkemizin özgür koşulları söz konusuyken heterodoks politikaya ihtiyaç varken çeşitli çevrelerce ekonomi modelimizin insafsızca ve adeta ideolojik saplantıya varıncaya kadar şaşkınlıkla karşıladığımı belirtmek istiyorum.
Türkiye birilerinin dayattığı anlayışla hareket etmek zorunda değildir. Ortaya konmuş olan iddiaların altyapısı gerçekliği çok nettir. Ortaya konan iddiaları temellendirecek çok değerli dünyanın en önemli isimleriyle birlikte bu toplantıyı onun için yapıyoruz.
Türkiye ekonomi modeli ile yerli üretimi ön plana çıkararak selektif kredi projesiyle bu suretle ihracatımızı artırarak orta gelir tuzağını aşmayı hedefliyoruz. Aşacağız. Bu bizim önceliklerimizden bir tanesi. Örnek olacağız Allah’ın izniyle, inşallah.
Ülkemiz için stratejik bu adımı atma kararlılığımız ülkemizin ve insanımızın spesifik ihtiyaçları doğrultusundadır.
İhtiyaçların karşılandığı bir modeldir Türkiye Ekonomi Modeli.
KOBİ’lerin krediye daha kolay ulaşması için çalışmalarımız sürüyor. Buradaki saygın isimler olarak sizler gün boyu bu konuları tartışacak ve pandemi sonrası dönemde iktisat paradigmasındaki değişimleri analiz edeceksiniz.
İstanbul’dan değerli akıllarla yepyeni şeyler söylemeye devam edeceğiz. Gelişmiş ülkelerin de yeni söylem yeni şeyler duymaya ihtiyaçları var. Gizli saklı kalmış düşünceleri hep birlikte ortaya koyacağız ve başaracağız. Biz başarmak için yola çıktık ve adımlarımız başarıyla neticelenecektir.
En değerli yatırımın insana, bilgiye, geleceğe dönük yatırım olduğu açıktır.
Bakanlığımız bünyesinde reform ve değişim dinamiğini sürekli kılacak olan Hazine ve Maliye Akademisi Başkanlığı’nı kuruyoruz. Bir yandan bilgi üretimi yapılırken bir yandan da kamu kurumu, üniversiteler ve STK’larla projeler gerçekleştirilerek bilgi ve deneyim paylaşımına imkan sağlayacağız.